Geçmişle barışmak


BÖLÜM-1 : ÖĞRENME

1989-1990 gibiydi, beynin nasıl öğrendiğini dinlemiştim, bir hocadan. O zamanlar yapay zekaya ve sinir ağlarına merakım vardı.

Anlatacağım konuya burdan başlamayı yeğledim. Merak etmeyin konuyu bağlayabileceğim inşallah.
Dilim döndüğünce beynin nasıl çalıştığını anlatmaya çalışayım ama merak edenler linkdeki makaleden isterlerse öğrenebilirler.

http://www.ide.konya.edu.tr/egtfakdergi/Sayilar/sayi%2025/25_07_EFD-2008-015.pdf

Bir beyin hücresi, bir gövde, bilgiyi ona taşıyan birden fazla dendirit ve gövdeden çıkıp diğer hücrelere bilgi taşıyan akson'dan oluşuyormuş. (Link'de Şekil 1 : Nöron yapısı)

Bilginin hücreye dendiritlerden girip, hücre içinde karara bağlanıp çıkması hem elektriksel hem de kimyasal bir olaymış.

Bir beyin hücresine bilgiler, duyularımız veya bedenimizdeki organlardan sinirler vasıtasıyla beyne geliyor, değerlendiriliyor ve akson vasıtasıyla diğer beyin hücrelerine veya kas hücrelerine gönderiliyormuş.

Böylece burnumuza sinek konsa , hem gözlerimiz hem derimiz vasıtasıyla beynimize iletiliyor ardından kol kaslarımıza emir veriliyormuş "salla elini, kov burnundan sineği" diye.

Peki bu nasıl oluyor?

Hücrenin içindeki ve dışındaki kimyasalların vasıtasıyla diycem. Hücre dışında ve içinde Sodyum, Potansum, Klor gibi iyonlar varmış. Bunlar hücre zarından hücre gövdesine girip çıkıyorlar, belli bir değerde sabitleşiyorlar ve akson bir elektriksel değer alıyor, bunu kaslara iletiyormuş.

Sinek ilk defa konduğunda elimiz bir kerede doğru yeri bulamıyor, çocuklarda tanık olmuşsunuzdur. Çünkü tam öğrenmiş değil henüz beyin. Bazan elimiz ağzımıza giriyor, bazan da gözümüze. Ama tam yerini öğrendiğinde bir daha hata yapmıyoruz. Çünkü bu kimyasalların dengeli değere sabitlenmesi zaman alıyor.

İlkinde elimiz ağzımıza girdiğinde , hücreye ağızdan sinyal geliyor, "el bana çarptı". Sonra hücre karar veriyor, az yukarı kaldır eli diyor. Bu sefer gözden sinyal geliyor, "bana girdi elin" diye. Hücre bir daha düşünüyor, belki biraz potasyum çıkarıyor dışarı, voltajı düşürüyor. Ele emir gönderiyor tekrar dene diye. Oh, burundan haber geldi, şimdi doğru yeri bulmuş. :-)

Bu sodyumlar, potasyumlar bir kere dengeye geldi mi, artık burnumuza her sinek konuşta , elimiz doğru yeri buluyor, burnumuzun yerini öğrenmiş olduk. :-)

Buraya kadar güzel. Anlamayan var mı? :-) Bir daha anlatmam, baştan okuyun.

Bazan da insan beyni yanlış şeyler öğrenmiş olabiliyor. Çoğu da çocukluk yaşlarda oluyor.

Korkular böyle birşey. Çocuklukta belki karanlıkta bir objeyi yanlış yorumlamak, belki anlatılan bir hikayeyi yanlış algılamak, duyulan bir sesi farklı bir şeye benzetmek.

Çünkü ne zaman benzeri olayla karşılaşsak ve aynı hisler oluşsa, beyinde yine elektriksel ve kimyasal açıdan artık sabitleşmiş hücreler aynı sinyali üretiyor ve aynı tepki veriliyor, siz şaşırıp kalsanız da buna.

"Saçma geliyor ama ne yapayım, korkuyorum yine de denizden"

Böyle durumları psikologlar çözüyor, korkmayın. :-)

BÖLÜM-2 : YENİDEN FORMATLAMA

2000 yılında bir psikoloğa gitmiştim. Birkaç seans sonra ardarda aşağıdaki soruları sordu:

"Peki Levend, bu olayı yaşadığında hangi duyguyu yaşıyorsun?"
"Peki başka ne olduğunda bunu hissetmiştin?"
"Onu ne zaman hissettin?"
"Daha önce hissetmedin mi?"
vs vs

Diye diye beni gerçekten de çocukluğuma kadar götürdü anılarımda ve aynı duyguları yaşadım, enteresandı. O rahatsız edici olaya döndüğünüzde içiniz bir tuhaf oluyor, söyliyim. O anı yaşamak istemiyorsunuz, vücudunuz tepki veriyor. Rahatsızlık duyuyorsunuz. Tarif etmek zor gerçekten.

Sonra bana:

"Peki şimdi yaşasaydın o olayı, ne hissederdin, aynı şeyleri mi düşünürdün, nasıl yorumlardın?" dedi.

"Tabi o çocuk halimle düşüdüğüm gibi değil şimdi. Gerçekten de çok çocukça düşünmüşüm" dedim.

Ve seans bitip eve geldiğimde rahatlamıştım.

Kan korkumu tartışmıştık sanırım. Asıl psikoloğa gitme sebebimle ilgili değildi o seans. Ama bugün kan görünce bayılmıyorsam, o psikolog sayesinde oldu. Nerdeyse alıp şırıngayı kendim sokucam damarı, o derece.

Sonraki görüşmemizde doktora beynin çalışma şekliyle ilgili bildiklerimi anlattım ve

"Geçen senansta yaptığınız şeyle, beyin hücrelerimdeki sodyum potansyum oranlarını değiştirmiş oldunuz değil mi? Beni yeniden formatladınız sanırım" diye sordum.

Gözlerini açtı.

"Sizinle çalışmak gerçekten zevkli. Ne diyim. Bu detay bilgiye sahip biriyle seans düzenlemek hem zor hem de zevkli" dedi bana. Sanırım doğruydu tahminim :-)

Kulakları çınlasın, sonraki seanslarda ben onu daha da çok yordum :-) Mesleği bırakmamışdır umarım.

Şimi gelelim "Geçmişten korkularımız/takıntılarımız/pişmanlıklarımız ile gelecekle ilgili endişeleri unutun, bugünü/anı yaşayın" tarzı önerilere.

BÖLÜM-3 : HELALLEŞME

Önerinin birinci kısmını, yani geçmişle ilgili kısmını, sanırım kolayca halledebilicez, çünkü artık beynimizin nasıl çalıştığını ve gerektiğinde nasıl formatlandığını biliyoruz.

Kendimiz geçmişimizi değiştirebilir miyiz?

Geçmişi tabi ki değiştiremeyiz ama geçmişte olup bitenlerin bugünümüze etkisini değiştirebiliriz bu durumda.

Diyorlar ki, "Bugünü yaşayın, mutlu olun. Geçmiş geçmişte kaldı, gelecek ise daha gelmedi. Sadece bu zaman diliminize müdahale edebiliriz"

Biz geçmişimizle ilgilenicez şimdi. Gelecek konusunda henüz çalışmadım. Var kafamda bişeyler. Ama erken paylaşmak için.

Geçmişte olanlar bugünümüze taşıyorsa ve mutsuz oluyorsak bunu çözmemiz lazım.
Nerde çözücez? Geçmişte. Ama bugün çözücez.

Bu da baştaki öneriye ters değil. Geçmişte olanlar, bugünümüzü etkiliyorsa ve biz sadece bugüne müdahale edebiliyorsak, bugün yapacağımız bir müdahale ile geçmişin bugüne etkisini değiştirebiliriz :-) Karışık oldu değil mi?

Devam edelim.

Bugün sizi mutsuz eden şeyleri altalta yazın.
Dürüstçe yazın. Sizi rahatsız eden herşeyi yazın.
Mustsuz olmaktan mutluysanız, yazmayın tabi :-)

Mutsuz eden şeyin kök nedenini bilmiyorsanız, psikoloğa gidin derim. Onlar kök nedeni bulmakda, sorgulamakda uzmanlar.

Fakat nedenini biliyorsanız, formatı kendiniz atabilirsiniz.

Pişmanlıklarınız varsa bugün bir daha düşünün.
Bugün olsaydı böyle yapmazdım diyorsanız, şimdiki aklım olsaydı şöyle yapardım diyorsanız, gidin yapın. Rahatladığınızı farkedeceksiniz. Yeterki bugün kafanızın içinde konuşmasına izin vermeyin.

Birgün çok sevdiğim bir arkadaşımla tartışmıştım. Son sözüm çok sert olmuştu.
Bana "Fakat bu çok kırıcı oldu şimdi" demişti, bu da onun son sözüydü.
O kızgınlıkla "Pardon , özür dilerim o zaman" diyecek değildim ve ipler kopmuştu.

Bir ay boyunca o cümlesi yankılandı kulağımda. Ottan bir konuda tartışıyorduk çünkü. Ve karakterim gereği, bir yerlerde bana kırgın birinin olması , karşılaştığımızda kafasını çevirecek birinin varlığı beni bugün çok rahatsız ediyordu. Her gittiğim yerde , karşılaşma endişesi kaplamıştı içimi. Şartlanmıştım adeta.

Telefon açtım kendisine, beni neyin rahatsız ettiğini söyledim ve son cümlem için özür diledim.
Dik başlıydı ama zaten beni affetmesini beklemiyordum, sadece görevimi, üstüme düşen kısmını yerine getirmiş olmak bile beni rahatlatmıştı. Telefonu kapattıktan sonra artık bugündeydim. Bir yerlerde karşılaşsak, yolumuzu değiştirmeyeceğimize inanıyordum. Böyle bir sıkıntım yoktu.

Bir hafta sonra o beni aradı. Artık diyalog kurabiliyorduk. Sorun kalmamıştı. Konu kapanmıştı, ebediyen.

Gelelim korkulara.

Derler ya "Korkularının üstüne gitmelisin, yenmek için"
Aynı şey değil mi bu da?

Korkunun sebebini ve ne yaparsanız beyin hücrelerinin yeniden formatlanacağını bulursanız, bugün daha mutlu olacaksınız, konfor alanınız genişleyecek, sınırlarınız kalkacak.

Siz de deneyin. Sıra sizde olsun.
Kolay olmayabilir ama bugün mutlu olmak için denemeye değer.

Not: Bu yazdıklarımı doğrulayan veya düzelten her yorumu öğrenmek isterim.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Tiroid'deki nodülüm neden ufaldı

LevenD mi doğru LevenT mi tartışmasına son veriyorum.