Lan oğlum lan

Stent takılırken genel anestezi yapmamışlar mı?
Diri diri mi damarına girdiler?
İçin nasıl kaldırdı?

Xanax'la canıııım Xanaxla.... (Mintax reklamını hatırlayanlar melodisini bilirler)

Hayatımda iki operasyon geçirdim, ikisi de genel anestezi olmadan gerçekleşti.
Birinciyi anlatayım da bu son operasyondan neden zevk aldığımı anlayın :-)

70'li yılların sonu. Bir kış günü. Lisedeyim daha. Sömestre tatiline denk getirdik ameliyatı.
Uzun uzun tetkiklerden sonra, burnumun kırılmış olduğuna ve kırık parçanın içeri katlanıp, kaynadığına karar verildi. Nasıl anlaşıldı biliyor musunuz? Odanın ışıkları söndürüldü, sonra ağzıma fener sokup yaktılar. Annem der ki, kabaktan yaptığımız fenerlere benzemişim. Doktor doğrudan kafatasımda göstermiş kırık yeri :-) MR falan icat olmamıştı sanırım. Dedim ya, 70'lerin sonlarındaydık. Daha Lavinia'nın bile doğmadığı günlerdi.

Ameliyat günü sabahtan gittik hastaneye, bir odaya yerleştirdiler beni, 3 kişi daha var içerde. Onlar önceden ameliyat olmuşlar, inim inim inliyorlar. Koridorlarda da koca burunlu genç kızlar, gözlerinin altı mosmor. Sonradan anladım tabii, neden koca burunlu olduklarını. Ama bir estetik ameliyatının ertesi günü insan bu kadar çirkin olur yani. Yazık.

Ameliyat anı yaklaşırken, bir hemşire geldi, kalçadan bana bir iğne yaptı. Sakinleştirici iğneymiş. "Birazdan seni ameliyata alacaklar" dedi. Bezmiş halinden. O tarihlerde genel anestezi yaptırmak istemiyordu hiçkimse. Çünkü ertesi gün mutlaka gazeteye haber oluyordu, "Morfin verilen hasta öldü" diye. Muhtemelen bize de sormuşlardır, annem de "İstemem istemem, canlı canlı kesin" demiştir. Haklı kadın. Evlat yetiştirmek kolay değil. Gazetelerde hergün onlarca ölüm haberi, ya terörden ya morfinden ölüyor insanlar.

Yarım saat kadar sonra, hazırlanıp, ameliyathaneye gitmemi istediler. Ameliyathane , koğuşun(!) kapısından çıkınca, solda , uzun koridorun sonundaydı. Yürüyerek gittim. Çift tarafa açılan büyük bir kapıydı. Kapı bir sedyeyle girilecek kadar genişti. Her ne kadar yürüyerek giriliyordu ama çıkışda sedyeyle odaya servisi yapıyorlardı :-)

Kapıdan içeri girince, solunda lavaboların olduğu kısa bir koridor vardı önümde. Doktorlar ameliyat öncesi ellerini bu lavabolarda yıkıyorlar diye düşündüm. Lavaboları geçince , koridorun bitimine yakın solda ve sağda iki kapı daha vardı. Sanırım sadece sağdakinin ışığı yanıyordu çünkü diğerinin içini hiç hatırlamıyorum.

Sağdaki kapıdan içeriye kafamı uzattım. Hatırladığım manzarada, duvarlar siyah fayans kaplıydı. Sağ tarafta bir ameliyat masası , sol tarafta da bir mutfak tezgahı gibi birşey vardı. Bir adam o tezgahın kenarında sırtı odaya dönük, birşeyler yapıyordu. Psikolojimi sormayın ama o an karşıma Frankeyştan çıksa , film setindeyim deyip, rahatlardım. Çıkmadı tabii. :-(

Adam beni farkedince, bana döndü,  "Burun mu ?" diye sordu. Hemen anladım bu kısa sorudan ne kastetiğini. Ne de olsa her dönem takdirname alan, pırıl pırıl bir öğrenciydim. "Evet" dedim. " Uzan masanın üzerine, birazdan gelirler" dedi.

Böylece koğuştan kendi ayaklarımla yürüyerek gelip ameliyat masasına uzandım. Ne sakinleştiriciymiş değil mi? Ama daha bitmediiiiii :-)

Sırtüstü yatarken, sağımı solumu inceliyordum. Farkettim ki, içerde bana arkası dönük adam, iki sargı bezini uzunlamasına , bir kremle ovalayıp, çekiştire çekiştire, ben diyim 20 cm, siz diyin 30 cm uzunluğunda sopa gibi yapıyor. Merak bu ya, sordum :

"Nedir onlar, ne olacak?"

Arkasını dönmeden başını omzunun üstünden çevirip bana baktı ve "Bunları ameliyat sonrasında burnuna sokacaklar. Tampon bunlar" dedi. İçim kalkmadı değil. Şaka yapıyor diye düşündüm. Koskoca şey nasıl girsin küçücük burnuma! Ama girmiş maalesef, çıkarılırken gördüm :-)

Neyse, bir süre sonra doktor ve hemşireler girdi içeri. Benim sakinleşip sakinleşmediğimi anlamak için benimle birkaç konu üzerinde sohbet ettiler, dersler nasıl delikalı falan filan.

Sonra üstüme yeşil bir örtü örttüler, yüzümü kapatacak şekilde. Sadece burnum dışarda kaldı, örtüdeki bir yarıktan dışarı çıkardılar burnumu.

"Levend, şimdi burnunun içine ve dışına birkaç iğne yapıcaz, burnunu uyuşturucaz" dedi genç asistan, bilgi verdi bana. Biraz canım yanmadı değil ama ses çıkarmadım. Onlar da zaten yüzümü görmüyor, korktuğumu anlamıyorlar.

Bir süre sonra teşhisi koyup ameliyatı öneren doktorumun içeriye girdiğini duydum. Hocalarıymış genç doktorların. Asistanlarına hal hatır sorduktan sonra durumum hakkında bilgi aldı. Kolay gelsin dedikten sonra "Ben karşıdaki odadayım. Bir iç kulak ameliyatı var, onların yanında olucam" dedi ve çıktı odadan.

Ardından ameliyatımı yapacak doktorun sesi geldi , "Başlayalım artık", "Çekiç", "Keski", "Biraz daha içerden", "Temizleyelim lütfen" vs vs. Bu arada bu konuşmalar olurken, ben burnumun köküne vurulan darbeleri hissediyorum, gözlerim kapalı. Arasıra elektrik süpürgesi gibi bir vakum sesi geliyor biryerlerden. Ama hiç acı hissetmiyorum, sadece olanı biteni hayal ediyorum.

Herşey yolunda gibiydi. Taa ki asıl doktorumun uzaktan gelen o acı sesini işitene kadar:

"Lan ooolum lan, Allah kahretsin seni. Kulak ordan mı kesilir yahu, geri zekalı"

Sonra benim taraftaki hemşirenin sesini duydum:

"Doktor bey, hastanın tansiyonu hızla düşüyor, fenalaşıyor".
"Ne oldu ki şimdi be" dedi asistan. "O zaman başını aşağıya alalım biraz, bekleyelim" dedi ardından.

Başımı dayadığım yer, yavaş yavaş aşağıya indirildi. Öyle yatıyorum, kurbanlık koyun gibi. Bende hiç tepki yok. Hani "Başlarım lan sizin ameliyatınıza" deyip kalksam yataktan, kalkabilirim. O derece canlıyım aslında. :-) Ama hiç halim yok, elim ayağım kesildi zaten, hocanın sesini duyduğumda.

Üç beş dakika sonra hemşire durumumun düzeldiğini söyleyince ameliyatı yapan doktor "O zaman başını kaldırın, devam edelim" dedi.

İnanın o andan itibaren ameliyatım hakkında hiçbirşey hatırlamıyorum. Tek hatırladığım şey kulak ameliyatı :-) Kafamda saçma sapan sorularla ameliyatım bitti. Kulağı neresinden kesmiş olabilir ki. Memesini mi kopardı ki. Kulak arkadan mi kesilir önden mi. Hasta ayık mi acaba. Ulan benim burun ne alemde acaba...

Ilk net hatırladığım tekerlekli sedyeyle odaya sokuluşum, annemin ve diğer yakınlarımın beni odada karşılayışları, yatağa yatırılışım ve sonrasında bir hasta bakıcının yanıma gelip "Bunlar senin aslanım" diye elinde bir peçete içinde birşey uzattığı. "Nedir o? Ne var içinde?" diye sordum. "Kemiklerin. Burnundan çıktı. Görmek istersin dedik"...

Gerisini anlatmiyim, konu konuyu açar, uzar gider. 

Ben bu anımı on yıl önce genç bir kulak burun boğaz doktoruna anlattığımda tepkisi daha da komikti..."Dur anlatma, yoksa mesleği bırakacam. Okulda anlatırlardı bu eski ameliyatları da bana tarih öncesi gibi gelirdi. Ilk defa yaşadıklarını bu kadar net hatırlayan ve anlatan birine rastlıyorum, çok etkilendim. Çok büyük travma yaşamışsındır" deyip beni psikoloğa yönlendirmişti. :)

Neyse. Asıl konuya döneyim. Bu ameliyatta yaşadıklarımdan sonra stent operasyonu bana çok eğlenceli geldi işte :)

İnşallah yakında burun ameliyatı olmayacaksınızdır, korkutmak istemezdim. Ama artık ameliyatlar böyle yapılmıyor.

Yorumlar

Unknown dedi ki…
Levend abi, aynı hikayeyi Burhan dan da dinlemiştim, ama bu kadar detaylı değil :) Bence genel anestezi yaptıktan sonra işlemler daha da acımasız olabilir, ben bir sezeryan ameliyatı izlemiştim, bi daha çocuk yapmaya tövbe eder insan..
Ah bu doktorların yatacak yeri yok ;)

Bu blogdaki popüler yayınlar

Tiroid'deki nodülüm neden ufaldı

LevenD mi doğru LevenT mi tartışmasına son veriyorum.

Geçmişle barışmak