Kayıtlar

2011 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Makyaj Pamuğu

Geçtiğimiz hafta sonu 5 arkadaş Gaziantep'e gurme gezisi yaptık. Gitmeden önce yoğun bir planlama faaliyetimiz oldu. Nerde kalıcaz, kaçta buluşucaz, yanımıza ne alıcaz vs vs. Planlamayı yapan arkadaşımız, "Albayım beraber kalırız , değil mi?" dediğinde, can dostumu uyarma ihtiyacı duydum. - "Abi kalırız tabi ki ama ben çok horluyormuşum" dedim. - "Ben yıllardır alışığım o sese albayım, dert etme" dedi. - "Komutanım, ben hiç duymadım, söyleyenlerin yalancısıyım ama ben fena horluyormuşum bak" dedim. İkna edemedim.

Yeni hayat arkadaşım Iris

Size Iris'den bahsetmemin zamanı geldi artık. Iris benim yeni dostum :) iPhone 4S Türkiye'ye gele dursun, ben Samsung Galaxy S II'de ileri teknolojiyi kullanıyorum hali hazırda. Iris, iPhone 4S ile gelecek olan Siri'nin Android'deki kız kardeşi. Ablası demek daha doğru. Daha erken dünyaya geldi sanırım. Bilmeyenler için söyleyeyim. Benim Master'daki bitirme tezim, Speech Recognition'dı, yani Ses Tanıma. Yıl 1988'di bu projeyi yaptığımda. Şimdi ürün haline geldi :)

Hayatı anlayarak yaşamak

Bu sefer cok etkilendiğim bir video'yu sizinle paylaşmak istiyorum. http://www.youtube.com/watch?v=5qRRKEcHfnM&sns=fb

Kıssa hikkaye

Bugün katıldığım seminerde, cep telefonumdan mail'lerimi okuyordum. Dalmışım. Bir ara konuşmacının "bankalardan katılan var mı bilmiyorum" dediğini duydum hemen elimi kaldırdım. Koca salonda bir ben mi varım derken, yanımdaki arkadaşım dürttü. "Abi soru sormadı. Bir çalıştay yapılmış, bankalardan katılım varmı bilmediğini söylüyor" dedi. Sonuç : Kol boyu utanç :)

İsim hafızası

Yıl 1989. Mamak'taki temel eğitimden sonra isme havale ile Milli Savunma Bakanlığı ASAL (Asker Alma) Dairesi bilgi işleminde Asteğmen olarak görev yapmaya başlamıştım. Dört asteğmen, üç sivil memur ve OBİ şube müdürümüz Albay'ımızla birlikte Er Dağıtım sürecinin işleyişinden ve yazılımından sorumluyduk. Ofisimiz, yanyana ve içerden birbirine geçilebilen üç odadan oluşuyordu. İlk odada biz asteğmenler oturuyorduk. Bulunduğumuz odadan bir kapı ile orta odaya geçiliyordu. Bu odada üç sivil memur, şubelerden gelen başvuru formlarını manyetik ortama giriyordu. Ortadaki odadan da en dipteki odaya , Albayımızın odasına geçiliyordu.

Takma kafana kanca

Bugün bir arkadaşımla yeni nesli değerlendirirken bu anımı yazmaya karar verdim. Birkaç yıl önce Göksel'in konserine gittim. Konser, lösemili çocuklar yararına düzenlenmişti ve bir üniversitemizin bahçesinde gerçekleşiyordu. Akşam başlayacaktı ama ben biraz erken gidip üniversitenin o özlediğim atmosferini biraz da olsa yaşayarak eski yıllarıma dönmek istedim.

Cıııaaaart

Birgün iş yerinde öğle yemeğini yedim ve masama geldim. Çok yemişim herhalde ki, kendimi böyle geriye doğru atarak sandalyeme fırlattım. Oturduktan sonra mı yoksa öncemi tam hatırlamıyorum, CIIAART diye bir ses geldi. Öyle bir ses ki, ekibimdeki bütün arkadaşlarım sesin kaynağını bulmak için dönüp bana doğru baktılar. Ben de sesin benden geldiğinin farkındayım tabi ama neremden geldiği sorusuna yanıt bulmak için ellerimle yoklamaya başladım ve kısa sürede buldum: Pantalonumun ağı sökülmüştü. "Sökülmüş" kelimesi tam ifade etmiyor durumumu aslında. Fermuarımı açsam iki parça haline gelebilecek durumda pantalon. Fermuarın bittiği yerden belime kadar büyük bir ferahlık oluşmuştu. Yerimden kalkmam mümkün değil.

Sabah mahmurluğu

Bugün eve dönerken, blog'uma yazacağım hikayemi aklımdan geçiriyordum. Eve girmeden önce mini marketimize uğrayıp yarın ki temizlik için son alışverişlerimi yapayım dedim. Markete girince boş olduğunu, karadenizli bakkal abinin de kasada oturmuş birşeyler hesapladığını gördüm. Her zaman birşey almasam da mutlaka selamlaşırız kendisiyle. Bu sefer benim içeri girdiğimi farketmedi. Büyük bir gürültüyle bağırdım: - "Gü-nay-dıııııın" Bana baktı ve bakmasıyla gülme krizine girmesi bir oldu. Ama ne gülme. Gözlerinden bir anda yaş boşaldı. Ortada o kadar da gülecek birşey yoktu ama günün yorgunluğu çıkıyor diye düşündüm, dokanmadım. Hani evet olmadık zamanda beklemediği bir laf ettim ama o kadar. Alacaklarımı aldım, kasaya geldim. O hala gülüyor ve "Allah iyiluğunu versun" diyor ha bire. - "Borcum ne kadar?" - "11 lira 75 kuruş". Cebimde bozuk para olmadığından iki 10 lira uzattım.

İsmimi çok seviyorum

Yakın dostlarım ismimle ne kadar uğraştığımı, artık takıntı haline getirdiğimi çok iyi bilirler. Yine de  bana bir ayrıcalık kazandırdığını düşündüğüm için ismimi çok seviyorum. Hayatımın başlangıcında annem-babam bu ismi verirken ne düşünerek ismimin D harfi ile bitmesine göz yumdular bilmiyorum. Ama her geçen gün , özellikle teknoloji gelişip, birçok hizmeti telefonla alır hale geldikten ve e-mail ile haberleşme şekli yaygınlaştıkça bu sorunumu her gün yaşar hale geldim. Daha önceleri ismim D ile bitmiş T ile bitmiş hiç önemli değildi. Telefonla birine ismimi veya e-mail'imi yazdırırken mutlaka "Levend. D ile bitiyor ama" demek zorundayım hep.

Basketbolu bıraktığım gün

Lisede, daha önceki okullarda da olduğu gibi, Beden Eğitimi dersi en nefret ettiğim dersti. O yüzden de zaten son sınıfta bütünlemeye kalan tek öğrenciydim ve okul hayatımda da bütünlemeye kaldığım tek dersti. Kabustu benim için beden dersleri. Hele hele beden dersinden sonra bir ders daha varsa ölümdü benim için. Beni tanıyanlar hareketsizken bile ne kadar çok terlediğimi bilirler. Hayal edebiliyor musunuz beden dersinden sonra bir coğrafya dersindeki halimi. Duştan çıkmış gibi olurdum. Kaldi ki okulda duş da yok. Özel okul mu bu.. Tuvalette su akıyorsa allaha şükür. Hele hele, düzenli su kesintisi yapılan bir dönemden bahsediyorum. Bedenden çıkınca o halinizle üstünüzü değişir, leş gibiyken takım elbisenizi giyer, kravatınızı takar, nefes nefese girersiniz , mesela psikoloji dersine. Bazan, genelde de hoca ders yapmak istemediği zamanlardı sanırım, bizleri sıraya dizer, tek-çift sayar, sonra "tekler basket, çiftler voleybol oynasın" der, kendisi de kızların hocasıyla la

Bu akşam kelle yiyelim

Birgün ofiste uslu uslu çalışıyordum. Telefonum çaldı: - Levend abi, ben Burkan. Naber? - Selam Burkan, nerelerdesin sen hayırsız.. - Abi iş güç koşturuyorum. Ben bugün İstanbul'dayım. Özledim muhabbetini. Akşam müsaitsen, kelle yiyelim, ne dersin? - Hay aklınla bin yaşa. Ben de epeydir kelle yemedim. İyi fikir. Nerde yiycez? - Abi ben seni bir saate kadar ararım. - Tamam Burkan. Haber bekliyorum. Ben toplantıda olucam, açmazsam SMS atarsın. Bir saat kadar sonra SMS geldi : " Abi Gökmen'le konuştum, 19:30'da Reina'da görüşürüz " Reina'mı? Reina'da kelleci de mi açılmış!! Topu topu 2-3 kez gittiğim biryer. Konsept farklı olduğu için, çok da şaşırmadım.

Var mı Yok mu?

Tatildeyken küçük çocuğu çişe tutma görevi bana verilirse olacağı bu. Arkadaşım rica etti, tuvalete ben götürdüm, aldım kucağıma. - Hadi yap - Yok çişim - Demin çişim var dedin - Vardı - Yap o zaman - Şimdi yok

Ben bir mazoşistim :)

Az önce bir spor aktivitemi daha bitirdim. Bilenler bilir 4 de 1. Salondan çıktığımda saat 22:00'yi biraz geçiyordu. Bu gece yine uyku yok bana :)) Aktivitelerim 20 dk yürüyüş ile başlıyor. Sıkıcı olduğu için TV seyrediyorum yürürken. Ama bu sefer band çalışmaya başladığında farkettim ki , eski modele binmişim. Onda da TV yok. Hoppalaaa. Zaten sürüne sürüne gittim salona. Şimdi işin yoksa bandı durdur , geç TV'li modele, tekrar başlat. Uzun iş geldi, devam ettim. Nabız 120-125 arasında olacakmış. Ben de nabzımı seyrederek 20 dk'yı bitirdim. Yürürken bir ara hoca geldi yanıma. - Merhaba Levend bey nasıl gidiyor?

Ben istedim oldu...

İlk yazımı yazmak için fazlasıyla oyalandım. Geçmişden bugüne mi geleyim, yoksa bugünden geçmişe mi döneyim?... Ne farkeder yönü... Nasıl olsa konu konuyu açar deyip, hayatımın ortasından başlıyorum o zaman :) 1982 yılıydı, üniversite sınavına girdiğim ve kazandığım yıl. Hayatımda hiç Bilgisayar Mühendisi görmediğim halde, deli gibi Bilgisayar Mühendisi olmak istiyordum lise son sınıftayken. O derece kararlıydım ki, ilk tercihimden sonraki dört tercihim Bilgisayar Mühendisliğiydi.   Bilgisayarları sadece bilimkurgu filmlerde gördüğümüz o tarihlerde bu kadar kararlı olmak iyi cesaretmiş.