Kayıtlar

2015 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Yürümek için en uygun zaman?

Günde enaz yarım saat yürümek lazım. Kırkbeş dakika daha iyi. İlk onbeş dakika ısınma yerine geçiyor nerdeyse. O yüzden kırkbeş dakika iyi. Tempolu ama koşuşturmadan. Dolaşım sistemine fayda sağlaması için, yürüme hızı değil, süresi önemliymiş. Uzun yürü uzun yaşa. Yürüyüş herkesin masrafsız , techizatsız kolayca yapabileceği bir aktivite olduğu için öneriliyor. Bisiklet daha iyi. Yüzme daha da iyi. Hata Yoga hepten iyi, kalp ve damarlar için. Derin derin nefes verip almak, kalpte yeni damarların oluşması için çok iyiymiş. Peki ne zaman yürümeli.

LevenD mi doğru LevenT mi tartışmasına son veriyorum.

Levent (Levend) Osmanlı donanmasında hizmet gören askerî sınıf. Türkçe, Farsça ve İtalyancada ayrı ayrı mânâlara gelen kelime aslen İtalyanca olup, levantino “doğulu” anlamına gelir. Venedik’e göre doğulu asker, Farsça, nefsin arzû ve isteklerine uyan, Türkçede ise, tekil olarak; “delikanlı, boylu poslu, yiğit, çevik” demektir. Levendât şeklindeki çoğulunda, kara ve deniz askerleri ifade edilir. Deniz ve kara leventleri olmak üzere iki kısımdır.

Zor hayat

Bugün Gebze ASM'de rutin efor testim vardı, kalbime bir yıl önce takılan üç stent hala duruyor mu yerinde gibilerden. 16:30da efor randevum vardı. Ardından Çekmeköy'de Yoga'ya da yetişmem lazım. Basit bir olay değil mi? Benim için değil. Mükemmelim ya. Herşeyi planlamalıydım. Randevu alırken sordum, teste gelmeden önce dikkat etmem gereken hususlar var mı diye. Kılık kıyafet vs nin yanında dediler ki öğlen hafif ye. Mantıklı. Spordan iki saat önce yeme içme işini bırakmalı zaten. Ok. Ben zaten iş yerinde en geç 13:00de yeme içmeyi bitiririm.  Arada üç saat var ki, bence güzel, yeterli. Yoga ise 19:30da.  Ona da ne tok, ne aç girebilirim.  13:00de başlayan bir açlıkla , Yoga'ya girersem, bayılır kalırım. Engeç 17:30da birşeyler yemeliyim. Demek ki efor testinden çıkınca birşey yemeliyim. Bu net. İş yerinden çıkarken, yanıma bir elma aldım. Sırt çantama koydum. Pratik bir besin. Yoga'ya kadar yeter bana. Sorun yok

Ben kime söylüyorum!

Geçtiğimiz iki hafta içinde iki arkadaşımın daha sağ tarafını etkileyen bir felç geçirdiğini öğrendim. İkisi de benim felç hikayemi ve deneyimimi biliyordu. Konuşmuştuk o zamanlar oturup. Birinde çok şükür iz kalmadığını öğrendim. Diğerinde ise geçici olacak inşallah. Biraz çabayla kısa sürede benim gibi atlatacak ve normale dönecek. Her ikisiyle de görüştüm ve sebebi stres olarak açıklanmış kendilerine. Lanet okuyorlar stres yaratan sebeplere ve o sebeplere haketmedikleri kadar verdikleri değere. Her ikisi de ne kadar ucuz yırttıklarının farkında olduklarını söylediler. Sevindim, bunu farkettikleri için. Üzüldüm , beni dinlemedikleri için. Şimdi doğrudan sana hitaben yazıyorum arkadaşım. Ben laf olsun diye deneyimlerimi yazmıyorum buraya. Sen oku ve benim hatalarımı yapma da çabuk terketme şu dünyayı,  sevenlerini, çoluğunu çocuğunu,  diye. Bu felç veya ölüm önceden haber vermiyor, bazen acısız sızısız, vedalaşamadan gidiveriyorsun. Gittiğin zaman farkedersin gittiğini,

Duam

Bismillahirrahmanirrahim Allah'ım!  İçimizdeki ve dışımızdaki kainatın yaratıcısı ve hakimi yüce Rabbim! Sahip olduğumuz sağlığımız ve huzurumuz için sana şükrediyorum. Benim ve tüm sevdiklerimin sağlığımızı ve huzurumuzu korumamıza yardım et. Bunun için karşımıza fırsatlar çıkart ve bu fırsatları görebilmemiz için bize akıl ver. Allah'ım! Bizim sahip olduklarımıza imrenen, özenen, şaşıran ve kendilerinde neden olmadığını sorgulayanların nazarından bizi koru ve nasıl sahip olabilecekleri hakkında onlara yardımcı ol. Allah'ım! Bizler için şer sözler sarfedenlere , kem gözlerle bize bakanlara doğru yolu göster, zarar vermelerinden bizleri koru ya Rabbim. Amin

Sağlıklı Yaşamdan Sapınca Ne Oluyormuş Gör

Herşey yolunda giderken demek ki beni bile dürtüyor şeytan. Benimle konuşmaya başladıydı. Hatta bazen can dostlarımın içine kaçıyor, onların sesleriyle söylüyor. - "Bugün de spor yapmayı ver, yatmak varken şimdi / hava soğuk / hava sıcak / Facebook seni bekler" - "Yav ne olacak bugün de pide yiyiver / Adana ye" - "Yav bayram bugün, ye baklavayı" - "Yav benim doğum günü pastamdan yemiycen mi?" - "Yav tatildeyiz, burda zaten sağlık var" ... Yalan :) Bu söylemler sıklaşınca insan dinden imandan bile çıkar. "Bir kereden birşey olmaz" söylemleri farklı zamanlarda farklı kişilerden sık sık gelince, karşı koyamazsan, gün gelir aşağıdaki e-postayı alırsın doktorundan :) Levend Bey merhaba Kan tahlillerinizi inceledim. Öncekilere gore kolesterol değerlerinizde negative yönde değişiklşikler olmuş. HDL düşmüş, LDL yükselmiş. Ancak siz bunların nedenlerini gayet güzel izah etmişsiniz. Beslenme düzeninde şaşma, içeriğinde değişiklikler, eg

Yüzerken zihnim açıldı

Geçen gün havuzda yüzerken birşey farkettim. Bizim havuzun boyu, yani uzun kenarı 25 metre (Başından beri bunun farkındayım, konu bu değil) Eskiden üç kulaçta bir nefes alırsam hem nefessiz kalıyordum hem de gücüm kesiliyor, 25 metreyi tamamlayamıyordum. İki kulaçta bir nefes alırsam, kulvarı tamamlayabiliyordum. Şimdi ise, yani stentlerden sonra , tek nefesle havuzun bir ucundan girip öbüründen çıkabiliyorum. Bu güzel gibi gözükse de, bir dezavantajı olduğunu farkettim: Geri dönüşte, 25 metreyi tek nefesle tamamlayamıyorum. Oysa iki kulaçta bir  nefes aldığımda, kaslarım daha  geç yorulyordu, nefes ile ilgili bir sorunum olmuyordu. Şu  çıkarımım oldu: Daha sık nefes aldığımda daha uzun süre tıkanmadan yüzebiliyorum. Yani?!... Çok doğal... Kaslarım oksijen ile beslendiğinden, sık nefes aldığımda, kaslarıma daha  çok oksijen gidiyor ve daha uzun süre çalışabiliyor, sanırım. Geçenlerde bir  arkadaşım diyordu ki, "o  kadar çok iş var ki, izne çıkamıyorum." Ama bu

Denge

Eskiden dünyanın bir öküzün boynuzları üstünde durduğuna inanılırmış. O yüzdendir ki, öküz kızıp da başını iki yana  sallarsa, depremler olurmuş. Bu durum ben doğuncaya kadar devam etmiş. Doğduğumda dünyayı öküzden alıp bana vermiş olmalılar. Herkesin dünyasını bilmem ama bu dünya bana emanet sanki. Sallama, düşmesin, devrilmesin demişler bana. Denegede dur demiş birileri. Dünyanın dengesinden sen sorumlusun bundan sonra demişler. Nefes almadan, kıpırdamadan tutuyorum onu, taşıyorum omuzlarımda. Hapşursam sallanır, bu düzen bozulur. İnanmalı mıyım buna? İnanmalıyım. Çünkü test  etmeye değmez sonradan olacaklar.

Kimse yok mu?

Bugün dünya ne kadar büyük! Ben mi üstünde küçücük kaldım yoksa dünya mı benim üstümde büyüdü! Sessizliğin uğultusu var uçsuz bucaksız dünyada. Yabancı bir diyarda dilimi bilmeyenlerin arasında mıyım! Kimse yok mu orada! Ne kadar uzak yakındakiler! Ne kadar sıcak, kavuruyor çöl esintisi. Benden başkası yok mu buralarda! Karıncalar bile sessiz. Yollar çok uzun, sonu yok sanki.

Beyin ve Sağlık

Kalça kırığı nedeniyle annemi hastaneye yatırmıştık. Acilde yapılan tespit ve teşhislere göre ameliyat olmasına ve protez takılmasına karar verilmişti. Odasına yatırıldıktan sonra , ameliyata uygunluğu için, bazı testler yapıldı.  Ve görüldü ki düzenli olarak kullandığı ve o sabah da almış olduğu Coraspin 100mg nedeniyle kanı fazla suluydu ve en az 3-4 gün geçmeden ameliyata alınamayacaktı. Çok üzülmüştüm. Çünkü bu 3-4 günün annem için kolay geçmeyeceği aşikardı. Acısı vardı, kıvranıyordu. Ama yapacak birşey yoktu , bekleyecektik. Parol ağrı kesici vermeye başladılar, damardan. Ortopedi doktorunun söyledikleri biraz beni teselli etmişti, Coraspin sayesinde en azından pıhtı atma, emboli oluşma riski azdı. Bu 3-4 gün hiç kolay geçmedi. Ağrı ve acılarının yanında , daha önce de bu blog'da bahsettiğim gibi , daha ikinci günden itibaren başlayan zihinsel bulanıklık ve dikkat sorunu başlamıştı. O günlerde henüz "Narkotik" dedikleri ilaç verilmeye başlanmamıştı.  Bu zihinsel bul

Annem ve ameliyat sonrası-2

Annem sağlığına yavaş yavaş kavuşurken, hastane anılarımıza bir ekleme daha yapayım. Bu anıları şimdi gülerek anlatıyoruz birbirimize ama o anı bizimle birlikte yaşayanlar şaşkınlığımızı ve endişeli ifadelerimizi hatırlayacaklardır. Annem tanınmaz haldeydi. Zaten şakacıdır ama böyle uzun süreli ve kurgulu şakalar hiç yapmadığı için ilk cümlelerine gülüyor, sonlara doğru ağlamamak için dudaklarımı ısırıyordum. Ameliyattan iki gün sonraydı.  O gün yurt dışında gelen dostum, hastaneye ziyarete geldi. Ailecek görüşürüz. Annem ve o birbirlerini iyi tanırlar. Odaya girdiğinde annem kolundaki kırığın durumunu anlamak için çekilen röntgenden az önce gelmişti. Evet, bir de kolunda taze bir kırık vardı annemin, kalçasını kırdığında. - "Merhaba Şenol teyze, geçmiş olsun. Iyi görünüyorsun. Nasılsın?" dedi misafirimiz. Annem şaşkın bir ifadeyle bana baktı ve gülerek "Haydaaaa, bana Şenol teyze diyor yahu" dedi. - "Sen kimsin ki anne, ne demeliydi" dedim şaka yaptığını

Annem ve ameliyat sonrası-1

Geçen hafta annem kalçasından ameliyat oldu, protez taktılar. Şuan iyileşme sürecinde. Ameliyattan sonra bir tuhaflaştı. Çağırmadığım branş doktoru hemşire hastabakıcı kalmadı. Hepsi de normal, geçecek dediler. Inanmamız çok zordu. Anlatayım da siz karar verin... Ameliyattan üç gün sonra bir arkadaşım eşiyle ziyarete geldi.  - "Merhaba Şenol teyze geçmiş olsun" dedi. Sesi nezleliydi. Ben de yatağın ayak ucunda ayaktayım.  Annem yattığı yerden, bana doğru çevirdi kafasını, gözlerini kocaman açtı.  - "Levend, bana doğruyu söyle, benden gizlediğiniz bir hastalığım mi var?" - "Niye böyle düşündün ki anne" dedim.  Hiç anlam veremedim bu endişesine. Ama son bir haftadır annemde gördüğüm bu zihinsel değişikliklerden sonra şaşırmamam gerekirdi. Bu sorum ona çok umursamaz bir tutum gibi geldi sanırım, sinirlendi. - "Görmüyormusun oğlum, beni ziyaret etmek için taaa Amerika'ya gelmişler." Haydaaaaa. - "Anne sen nerdesin şuan?" dedim - "A

Yine bekleriz

Az önce uğradığım hastane(m)den çıkarken, beni bayağıdır görmeye alışan danışmadaki kız , biraz sohbetten sonra vedalaşırken "yine bekleriz" dedi.  Öyle şeker bir kız ki, hastane kapısının tam karşısına oturduğundan, pembe-beyaz ve daima gülen yüzünü görünce zaten iyileşiyorsun. "yine bekleriz mi? Ama burası hastane" dedim.  "Sizi görmek bizi mutlu ediyor" dedi Samimiyetine inandığım biri. O kadar temiz bir ifadesi var ki yüzünde, içinden kötülük geçemez onun. "O zaman sen çağırmamış ol, ben sizi ziyarete geleyim bir gün" dedim.  Gülüştük.  "Ben başkalarına da söylüyorum aslında ama kötü bir dilek değil benim ki" dedi masum bir ifadeyle. Güleyim mi üzüleyim mi şimdi... :) Neyse, yakında hergün gidicem zaten o hastaneye. Dileği tutmuş sayılır. Dedim ya, yüzü temiz, kalbi temiz :) Sahi, bir hasta hastaneden ayrılırken ne diyerek uğurlamalı ki... "Gözümüz sizi görmesin" mesela :)))

Bugün Elliyim

Yaşımdaki onlar basamağı her değiştiğinde aynı duyguyu mu yaşadım acaba! Düşünelim 10'a geçişi hatırlamıyorum 20'ye geçiş, adam olmuştum, genç olmuştum 30'a geçiş olgun hissettirmişti 40'a geçtiğimde YUH  demiştim. Kocaman olmuştum artık. Bana amca dediler :) 46 olunca babamın görmediği yaşdayım demiştim, içim burulmuştu. Tökezledim, Allah bir uyarı verdi o yıl. Çok sevinme, kendine dikkat et biraz dedi 49 olunca tıkanan damarlarımı genişlettirdik biraz. Noluyo dedim yav. Elliyi  göremiycem mi ne!! 50 olduğum gün, ohhhhh dedim ama bir 50 yılım daha kalmadığını hissettirdi bana. Elli yaşı geride bırakmak tuhaf bir duyguymuş. Sanki geri sayım başladı şimdi. Süremi bilsem, sıfıra denk getirmek için düzgün yerden başlardım saymaya, ama belirsiz. Karanlıkta yürümek gibi, aniden bir duvara toslamak gibi olacak sanırım. Hiç sevmem  karanlıkta yürümeyi oldum olası. 50. yılımdaki ben kimim? İlk doğduğum günkü Levend ile bugünkü ben aynımıyız? Bugünkü kara

Lan oğlum lan

Stent takılırken genel anestezi yapmamışlar mı? Diri diri mi damarına girdiler? İçin nasıl kaldırdı? Xanax'la canıııım Xanaxla.... (Mintax reklamını hatırlayanlar melodisini bilirler) Hayatımda iki operasyon geçirdim, ikisi de genel anestezi olmadan gerçekleşti. Birinciyi anlatayım da bu son operasyondan neden zevk aldığımı anlayın :-) 70'li yılların sonu. Bir kış günü. Lisedeyim daha. Sömestre tatiline denk getirdik ameliyatı. Uzun uzun tetkiklerden sonra, burnumun kırılmış olduğuna ve kırık parçanın içeri katlanıp, kaynadığına karar verildi. Nasıl anlaşıldı biliyor musunuz? Odanın ışıkları söndürüldü, sonra ağzıma fener sokup yaktılar. Annem der ki, kabaktan yaptığımız fenerlere benzemişim. Doktor doğrudan kafatasımda göstermiş kırık yeri :-) MR falan icat olmamıştı sanırım. Dedim ya, 70'lerin sonlarındaydık. Daha Lavinia'nın bile doğmadığı günlerdi.