Kayıtlar

Ekim, 2011 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Takma kafana kanca

Bugün bir arkadaşımla yeni nesli değerlendirirken bu anımı yazmaya karar verdim. Birkaç yıl önce Göksel'in konserine gittim. Konser, lösemili çocuklar yararına düzenlenmişti ve bir üniversitemizin bahçesinde gerçekleşiyordu. Akşam başlayacaktı ama ben biraz erken gidip üniversitenin o özlediğim atmosferini biraz da olsa yaşayarak eski yıllarıma dönmek istedim.

Cıııaaaart

Birgün iş yerinde öğle yemeğini yedim ve masama geldim. Çok yemişim herhalde ki, kendimi böyle geriye doğru atarak sandalyeme fırlattım. Oturduktan sonra mı yoksa öncemi tam hatırlamıyorum, CIIAART diye bir ses geldi. Öyle bir ses ki, ekibimdeki bütün arkadaşlarım sesin kaynağını bulmak için dönüp bana doğru baktılar. Ben de sesin benden geldiğinin farkındayım tabi ama neremden geldiği sorusuna yanıt bulmak için ellerimle yoklamaya başladım ve kısa sürede buldum: Pantalonumun ağı sökülmüştü. "Sökülmüş" kelimesi tam ifade etmiyor durumumu aslında. Fermuarımı açsam iki parça haline gelebilecek durumda pantalon. Fermuarın bittiği yerden belime kadar büyük bir ferahlık oluşmuştu. Yerimden kalkmam mümkün değil.

Sabah mahmurluğu

Bugün eve dönerken, blog'uma yazacağım hikayemi aklımdan geçiriyordum. Eve girmeden önce mini marketimize uğrayıp yarın ki temizlik için son alışverişlerimi yapayım dedim. Markete girince boş olduğunu, karadenizli bakkal abinin de kasada oturmuş birşeyler hesapladığını gördüm. Her zaman birşey almasam da mutlaka selamlaşırız kendisiyle. Bu sefer benim içeri girdiğimi farketmedi. Büyük bir gürültüyle bağırdım: - "Gü-nay-dıııııın" Bana baktı ve bakmasıyla gülme krizine girmesi bir oldu. Ama ne gülme. Gözlerinden bir anda yaş boşaldı. Ortada o kadar da gülecek birşey yoktu ama günün yorgunluğu çıkıyor diye düşündüm, dokanmadım. Hani evet olmadık zamanda beklemediği bir laf ettim ama o kadar. Alacaklarımı aldım, kasaya geldim. O hala gülüyor ve "Allah iyiluğunu versun" diyor ha bire. - "Borcum ne kadar?" - "11 lira 75 kuruş". Cebimde bozuk para olmadığından iki 10 lira uzattım.

İsmimi çok seviyorum

Yakın dostlarım ismimle ne kadar uğraştığımı, artık takıntı haline getirdiğimi çok iyi bilirler. Yine de  bana bir ayrıcalık kazandırdığını düşündüğüm için ismimi çok seviyorum. Hayatımın başlangıcında annem-babam bu ismi verirken ne düşünerek ismimin D harfi ile bitmesine göz yumdular bilmiyorum. Ama her geçen gün , özellikle teknoloji gelişip, birçok hizmeti telefonla alır hale geldikten ve e-mail ile haberleşme şekli yaygınlaştıkça bu sorunumu her gün yaşar hale geldim. Daha önceleri ismim D ile bitmiş T ile bitmiş hiç önemli değildi. Telefonla birine ismimi veya e-mail'imi yazdırırken mutlaka "Levend. D ile bitiyor ama" demek zorundayım hep.

Basketbolu bıraktığım gün

Lisede, daha önceki okullarda da olduğu gibi, Beden Eğitimi dersi en nefret ettiğim dersti. O yüzden de zaten son sınıfta bütünlemeye kalan tek öğrenciydim ve okul hayatımda da bütünlemeye kaldığım tek dersti. Kabustu benim için beden dersleri. Hele hele beden dersinden sonra bir ders daha varsa ölümdü benim için. Beni tanıyanlar hareketsizken bile ne kadar çok terlediğimi bilirler. Hayal edebiliyor musunuz beden dersinden sonra bir coğrafya dersindeki halimi. Duştan çıkmış gibi olurdum. Kaldi ki okulda duş da yok. Özel okul mu bu.. Tuvalette su akıyorsa allaha şükür. Hele hele, düzenli su kesintisi yapılan bir dönemden bahsediyorum. Bedenden çıkınca o halinizle üstünüzü değişir, leş gibiyken takım elbisenizi giyer, kravatınızı takar, nefes nefese girersiniz , mesela psikoloji dersine. Bazan, genelde de hoca ders yapmak istemediği zamanlardı sanırım, bizleri sıraya dizer, tek-çift sayar, sonra "tekler basket, çiftler voleybol oynasın" der, kendisi de kızların hocasıyla la