Kayıtlar

2023 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Hatasız Olmak Mümkün mü?

Resim
  Ister aile içinde, ister okulda, ister iş hayatında, hep bize hata yapmamayı öğretirler. Neden? Bizim yararımıza mı, yoksa kendi başlarını belaya sokmayalım diye mi? 😄 Tabi ki ikincisi için. Hata yapmadan öğrenmek, doğaya aykırı. Gelin beraber düşünelim. Sorularınız için markopashalevend@gmail.com Spotify'dan dinlemek için  TIKLAYIN

BACAKSIZ

Resim
Saat gece yarısını geçmiş olmalıydı. Masa lambamın sarı ışığında odamın tüm detayları kaybolmuştu. Mum ışığında atölyesinde ahşaptan Pinokyo yapan Geppetto Usta gibiydim. Odada sanki sadece bir masa, üzerinde de bilgisayarım ve kahve fincanım vardı. Haa bir de ben tabi. Etrafımdaki eşyalar dikkatimi dağıtmasın, işime konsantre olayım diye, bu ışığı seçmiştim. Yine de kaç saattir, bir sayfa bile bitiremedim. Takıldığım nokta öyle bir yer ki, baştan bir daha yazdıracak bana. Fakat buna hiç niyetim yok. Romanımı teslim etmeye az zamanım kalmıştı fakat sonunu bağlayamıyorum bir türlü. Oysa bitirmiştim ne güzel. Neymiş, sert fren yapan arabanın ön camına kafa vurduran şoför gibiymişim. Sonu ani gelmişmiş. Hayatın kendisi de öyle değil mi kardeşim. Her şeyin sonu önceden haber vererek yavaş yavaş mı gelişir… Hayat arkadaşım, biricik eşim, bir trafik kazasında can bile çekişmeden ölüp gittiğinde, ani gelişti deyip, bu senaryoyu Allah’a değiştirtme şansım var mı? Ez naz bir iki bölüm araya ekl

Herkesin Aklı Kendine Güzel

Resim
  Neden uymaz, neden zor gelir hiç düşündünüz mü? Hadi beraber düşünelim.. Sorularınız için marcopashalevend@gmail.com Spotify'da  TIKLAYIN

Öğüt

Resim
Oturun şöyle önüme, size bir anımı anlatayım çocuklar. Yıllar önceydi. Yirmili yaşlardaydım. Hatta tam 23 yaşındaydım. Üniversiteden yeni mezun olmuştum ama henüz öğretmenlik yapmaya başlamamıştım.  Bir gün, akşama doğru,  benden 10 yaş küçük erkek kardeşim ve annemle evde yalnızdık. Kapı çaldı, annem içerden "Ütü yapıyorum, kim o demeden açmayın" diye seslendi. Kapıyı ben açtım, kargo gelmiş. "Paketiniz var abla" dedi getiren. Baktım anneme gelmiş, bir bankadan. Konuşmamızı duyan annem, " puanlarımla bir şeyler almıştım, o gelmiş olmalı, alın açın" diye seslendi. "İmza gerekiyor mu?" dedim kuryeye, kalem ucuyla göstererek "gerekiyor, şuraya atıver bir imza" dedi. Ben de gösterdiği küçücük alana karaladım bir imza, aldım paketi, uğurladım adamı. Salona girince, kardeşim "Açalım bakalım ne gelmiş" dedi. Annem içerden "Açın açın, şemsiye seçmiştim galiba, otomatikmiş" dedi. Açtım paketi, küçücük bir şemsiye . Sapınd

Para değil tutkudur mutlu hayatın formülü

Resim
Hep dile getirdim, herkesin yaşam amacı özünde, mutlu ve huzurlu yaşamaktır. Önemli olan bu amaca varmak için izleyeceğimiz yolun bizi gerçekten bu amaca ulaştırıp ulaştırmayacağı. Bir arkadaşımın oğlu,  daha ergenken annesine seslendi, bana yat alabileceğim bir meslek söyle diye.  Şimdi otuzlu yaşlarda, ne yatı var ne yatı alacak parası ne de işi var.  Çünkü tutkusu yat değildi ve hiçbir zaman da yatı olmayacak. Önce tutkusunu bulup peşinde koşmalı. Aşağıda linkini paylaştığım yayını tesadüfen seyrettim. Tezimi kanıtlayan herşey beni çok heyecanlandırıyor.  Bu yayının üzerine benim birşeyler yazmam çok yersiz olacağından, seyredin ve ne demek istediğimi Tuğçe hanım kendisi anlatsın size. Tutkudur zenginlik, tutkudur mutluluk ve huzur.  "Kararlarımda yarını hiç düşünmüyorum çünkü yarın ne olacağını bilmiyorum" diyor ve atları severek yaşamını sürdürüyor,  ertelemiyor yaşamını.  Tutkusunun Peşinde Koşanlar

Önce Sen Değişmelisin

Resim
insanlar daima başkalarını veya diğer koşulları Şikayet ederler fakat kendisinin yapabileceği şeyleri bulmak için biraz bile düşünmezler. Çünkü herkes hatalıdır, bir tek kendisi haklıdır. Acaba gerçekten böylemi, beraber düşünelim. Sorularınız için : marcopashalevend@gmail.com Spotify Podcast için  TIKLA Apple Podcast için (bekleyin) Google Podcast için  TIKLA

SEVGİ YOKSUNU Sürüm 2

Resim
Aynı isimdeki öykümün gözden geçirme sonrası sürümüdür  Güneş de ne güzel vuruyor. Oh, sıcak sıcak. Yattığım yerden, gözlerim kapalı, etrafı dinliyorum. En sevdiğim şey. İyi ki bu evdeyim. Benim canım huzur konağım. Yıllar var yalnızım, ne annem kaldı ne kardeşlerim. Ev kalabalık ama yüzüme bakan da yok epeydir. Eskiden öyle miydi? Neydi o deli deli sevgi çığlıkları!  Tepemden hiç eksik olmazlar, gözümün içine bakarlardı... Yalan yok, ben de onlarla oyunlar oynardım. Ah o ödüllü oyunlar, nasıl da güzellerdi.   Allah razı olsun, sağlığıma çok dikkat ediyorlar, ne yalan söyleyeyim. Yemeğimi hiç aksatmazlar, ben söylenmeden hatırlarlar. Düzenli olarak sırtlanıp götürürler doktoruma. Ondan da çok memnunum çok şükür. Tuvalet bazen sorun oluyor. Çoluk çocuğun eline bıraktılar temizliği, unutuyorlar onlar da... Çok şükür yatacağım yer belli fakat biraz sevgi, biraz ilgi istiyorum. Odama giren çıkanın beni fark edip, ismimle seslenmesi, bazen de yanıma gelip sırtımı okşamaları çok mu zor! Zama

Neden ekitap YayınlanmaIı ve Okunmalı

Resim
ilk kitabımı sonradan dijital olarak ekitap formunda yayınladım. Neden mi? Gelin anlatayım artılarını eksilerini. Sorularınızı marcopashaIevend@gmail.com adresine yazabilirsiniz. Spotify Podcast için  TIKLA Apple Podcast için (bekleyin) Google Podcast için  TIKLA

YAKUP'UN SUÇU NE

Resim
Edip Cansever'in aşağıdaki şiiri okuduğumda, bu hikayenin diyaloğu geçti içimden ve şişkinliğimi böyle ifade edebildim. Hikayemi okumadan önce linke tıklayıp bu güçlü duygular barındıran şiiri okumanızı öneriyorum  Çağrılmayan Yakup / Edip Cansever Sabah güneşi pencereden içeri neşe ve enerji taşıyordu. İçinden o  sabah kahvaltıyı kendi hazırlamak geçti. Yataktan kalktı, banyoya uğradıktan sonra, mutfağa geçip, masayı kurmaya başladı. İçerdeki tıkırtılardan kendine gelen kadın, yataktan çıktı, mutfak kapısına gelince, karşılaştığı manzara karşısında donup kaldı. Gizli saklı bir gülümsemeyle ‘Günaydın’ dedi ve hızlı adımlarla banyoya geçti.  - Yumurta yer misin canım? - Şimdi mi? - Evet. Nasıl pişireyim? - Ocakta yapabilirsin. - Sağol, iyi oldu söylediğin, dedi dalga geçer edayla. Onu sormadım hayatım. Haşlama mı? Omlet veya menemen mi istersin? - Haşlama olsun. - Nasıl yersin? - Soyup yerim, dedi ve kahkaha attı. Komik olan neydi ki…  - Suratına yer misin? diye mırıldandı. - Duymad

RÜYA

Resim
Sabahın ilk ışıkları masadaki kahvaltılıkların üzerinde ışıltılar bırakıyordu. Kızarmış ekmeklerin kokusu 'önce beni ye' der gibiydi. Diğerlerinin yemeğe başladığını duyunca , elini uzatıp bir dilim ekmek aldı kokunun kaynağından, hafifçe sıktı, ekmeğin sesi ve sıcaklığı iştahını kabarttı. "Bu gece rüyamda babamı gördüm" dedi. Karşısında oturan yengesi "Nurlar içinde yatsın, hayırdır inşallah" derken yan gözle kocasına baktı, hüzünlenmişti, ardından çayını yudumladı. O hafta abisinde kalıyordu. Babalarını kaybedeli bir seneyi geçmişti. Sol eliyle tabağın kenarında duran cam reçel kabını tuttu, sağ eliyle ekmeği banıp, ağzına attı. "Meydan gibi geniş bir alanda karşılaştık. Bizden başkası yoktu, sadece onun hafif aksayan ayak sesi vardı etrafta. Bana doğru emin adımlarla ağır ağır gelirken, meşhur traş sabunu ve kullandığı losyonun kokusu yüreğimi sızlattı. Betondaki küçük çakılların çıkardığı ses, meydanı dolduruyordu, bir ayağını sürüdükçe. Bana iyice

Sevgi Yoksunu

Resim
Öğlen vakti güneşin ısıttığı yatağına uzanmış, gözleri kapalı, etrafında olan biteni dinliyordu. Doğduğu günden beri bu üç odalı ev, onun huzur konağıydı. Artık ne büyükleri ne de kardeşleri kalmıştı etrafında. Ev kalabalık olmasına rağmen kimse ona hatırını bile sormuyordu son zamanlarda.  "Eskiden öylemiydi, neydi o sevgi çığlıkları. Hepsi etrafımdan eksik olmazlar, gözümün içine bakarlardı, ben de onlarla oyunlar oynardım, ödüllü oyunlardı bunlar" diye geçirdi içinden.  "Allah razı olsun, sağlığıma çok dikkat ediyorlar, ne yalan söyleyeyim. Öğünlerimi hiç aksatmazlar, ben söylenmeden hatırlarlar. Düzenli olarak sırtlanıp götürürler doktoruma. Ondan da çok memnunum çok şükür. Tuvalet bazan sorun oluyor. Çoluk çocuğun eline bıraktılar temizliği, unutuyorlar onlar da"  ve derin bir iç çekti. "Çok şükür yatacağım yer belli fakat biraz sevgi, biraz ilgi istiyorum. Odama giren çıkanın beni farkedip, ismimle seslenmesi, bazan da yanıma gelip, sırtımı okşamaları çok

FLAMA

Resim
  Babam, Ferhat Öztürk ve makam arabası Ölümünden 50 yıl sonra, 2023 Ocak ayında, rahmetli babam Hikmet Yılmaz Abay'ı bizzat tanıyan Ferhat Öztürk beyden, bir anısını öğrendim. Bu anı , ben 5 yaşımdayken Diyarbakır'da geçiyor ve ilk kez öğreniyorum. Anıyı burada paylaşarak babamı birkez daha saygıyla, sevgiyle, hasretle anıyorum. Ruhun şad olsun baba. Çok teşekkürler Ferhat bey.  Size bir de bir anımı yazmak istiyorum. 1970 yılında babanız taburla ilişiğini kesip ayrılırken evine götürdüm. arabanın forsunu(flamasını) açtırmadı , "artık ben istikam tabur komutanlıgından ayrıldım" dedi. O sözü beni çok etkilemişti ve ağlamıştım. Eve varınca beni evine davet etti bana şu sözleri söyledi; "uzun zamandır şöförümsün senden çok memnunum ehliyet almaya çalışıyorsun sivil hayatında belki uzun yol şöförlüğü yaparsın kesinlikle sürat yapma ve bu sözümü hatırla" dedi. "Gülegüle git Allah anana babana kavuştursun" dedi ve ayrıldık.  Ve ben askerden sonra ehliye

İTİRAF

Resim
"Bugün sana bir itirafta bulunmak istiyorum. Senden sadece beni dinlemeni rica edicem. Çünkü bu itiraf uzun bir geçmişin özeti , öz eleştirisi olacak. Ve senden bir yorum veya yanıt beklemiyorum. Sen uzan ve bana kulak ver. Arkadaşlığımız çok çok uzun zamandır var olmasına rağmen , bundan üç yıl öncesi benim için bir milad. O gün beni arayıp beraber yemek yiyelim mi dediğinde elimin ayağımın dolandığını dilimle farkettirmemeye çalışmıştım. Yüreğim yerinden çıkacak ve sana koşacaktı adeta. Yer seçimini bana bıraktığında seni ne kadar az tanıdığımı anladım. Tanışmak ve tanımak ne kadar farklıdır, bilirsin.  Seninle her türlü alternatifin yenebildiği bir restorana gitmek, hayatım boyunca ürettiğim en kurnaz çözümdü sanki. Ve sen hafif bir salata ile bir kadeh şarap tercih edince seni tanımaya başladım. Sen ne yaptığını bilen, kendine iyi bakan, sağlığına özen gösteren birisiydin ve benden de bunu bekleyecektin. Bu tahminim doğru çıktığından bu güne kadar aramız bozulmadan gelebildik.

KÜÇÜK ZEYNEP

Resim
Melahat o gün çok zor çıktı yatağından. Sanki okula gidecek de, ödevlerini yapmamış gibi bir bezginlik vardı üzerinde. Ama ne mümkün yatakta oyalanmak ve biraz daha uyuyabilmek. Yığınla işi vardı bitirmesi gereken. O bir anneydi ve iki yıldır da babaydı.  Yatakta doğruldu,  kenara oturdu,  terliklerini giydi, sandalyede asılı duran hırkasını sırtına geçirdi. Bu mevsimde sabahlar serindir. Saçlarını iki eliyle arkaya sıvazladı, ensesini ovdu, bismillah deyip odasından çıktı.  Kızının odasına kapıdan seslendi, "Zeyneeeep,  Hadi kalk kızım, elini yüzünü yıka". Mutfağa geçti, akşamdan hazırladığı kahvaltı tepsisini dolaptan çıkardı, mutfaktaki masaya yerleştirdi. Bir yumurta aldı dolaptan , iyice yıkadıktan sonra minik tencereye koydu, içine su doldurdu, ocağa koydu altını yaktı. Yarım çay kaşığı tuz attı içine,  yumurta çatlamasın diye. Ocağın üstünde duran, akşamdan hazırladığı çaydanlığın altını yaktı. Diğer gözde de Zeynep'in içeceği sütü ısıtmak için cezveye koydu, altın

Tuzda Balık

Resim
Bir varmış, bir yokmuş, evvel zamanda bir padişah ile bunun üç kızı varmış. Bir gün bu padişah kızlarını başına toplamış, beni ne kadar seversiniz? demiş. En büyük kız dünyalar kadar, ortanca kızı kucak kadar, küçük kızı da tuz kadar severim demiş. Padişah küçük kızın cevabına çok sinirlenmiş, insan tuz kadar sevilir mi demiş, ardından küçük kızını cellada teslim etmiş. Cellat, kızı kesmek için dağa götürmüş. Kız cellada yalvarmış, sen de babasın, bana kıyma demiş. Cellat, kızın yalvarmalarına dayanamamış, onun yerine bir hayvan kesmiş, kızın gömleğini kesilen hayvanın kanına bulayıp padişaha getirmiş. Küçük kız yollara düşmüş. Az gitmiş, uz gitmiş, bir köye ulaşmış. Orada köyün zenginlerinden birine kul köle olmuş, büyümüş, çok güzel bir kız olmuş. Güzelliği ilden ile, dilden dile yayılmış, kısmet bu ya bir başka padişahın oğluyla evlenmiş. Aradan bir hayli zaman geçmiş, başından geçenleri kocasına anlatmış, "babamları yemeğe çağıralım" demiş. Kocası da olur ama o bir padişa

Ah Yusufçuk

Resim
Memleketten bir süreliğine misafir gelen Yengemin çığlığıyla uyandım. "Koşun koşun ahali, ayyyy". Salonda çekyatta yatıyordu. Hırsız girdi sandım, fırladım yataktan. Koridorda kızımla karşılaştım. Gözleri ince bir aralıktan koskocaman bakmaya çalışan Japonlar gibiydi. "Gir odana kitle kapını" dedim, salona bi girdim, teyzem balkon kapısında, bir ayağı dışarda diğeri içerde.  Beni görünce "koş Nermin koş, gitti Yusuf gittiiiiii. Benim yüzümden benim aptal kafam yüzünden gitti"  "Dur yenge dur. Sakin ol. Gitmez o. Otur sen şöyle " deyip kapının kenarındaki koltuğu gösterdim. "Su getiriyorum sana. Allah iyiliğini versin senin, ölüyorum sandım korkudan yenge" dedim. "Kuyucak ölmüştür di mi" dedi. Dili hiç dönmedi bizim kuşa. "Niye ölsün yengecim, o kendine bakar" Bir yandan da etrafa bakınıyordum. Görünürde yoktu kuş. Balkon kapısı da aralık. Yengem namaza kalkınca odayı havalandırmak için balkonun kapısını aralamış.

Evden Çalışmanın Rahatlığı

Resim
  Birden elindeki kalemi fırlatıp, arkasına yaslandı. Artık dayanamıyordu. Önündeki bilgisayar ekranından mesajlar aşağıya doğru hızla kayıyor , kendisine gönderilen epostaları okuyamıyordu artık. Yetişemiyordu. Birini okuyup cevaplayana kadar 10 eposta daha geliyordu. Bir  de evden çalışmak konfordur derdi. Kocası da evden çalışıyor şimdi. "Nazan, ne zaman yemek hazır olur, kurt gibi acıktım" Etrafına göz attı, herşey darmadağın. Yanındaki sehpada sütlü yulaf ezmesi kasesi, içindeki kaşık dantelli örtünün üstüne yuvarlanmış. Değil yiyecek yemek pişirecek vakti yok. "Anneeee, bir bakar mısın, öğretmenimin sesi gelmiyor yine". Artık cevap verecek mecali kalmadı. "Bu pandemi hepimizi biryere topladı, toptan yok edecek. Yardımcı da tutamıyorum. Daha alışveriş yapılacak." diye geçirdi içinden. "Offff" dedi, hiçbirine cevap vermedi Televizyonu açtı, beyni durmuştu... Kanalları gezmeye başladı. Her kanalda aynı adam. Günde 5 vakit açılış yapıyor diye d

KABAHAT KİMDE

Resim
  "Kapat şu televizyonu Cemil, ders çalışıyorum, yarın sınavım iyi  geçmezse, hafta sonu seni ızgara partisine kimse götüremez." Hiç duymamış gibi yaptı. Speedy Gonzales seyrediyor. Evde başka oda da yok ki. Annemlerin odasında babam horluyor. Salonda annemim misafirleri tıkınıyor. İkimiz ise bir odaya tıkıldık. "Cemil sana diyorum, lütfen kapa televizyonu. " "Yaaa abi sus ya. Televizyonu akşam olunca çalıştırmamız yasak ama şimdi gündüz, baksana sokağa" diye dayılandı. Haklı diye düşündüm önce ama benim de sınava çalışmam lazım. "bana bak, bugünlük seyretme, nolur ya" diyerek orta yol aradım. "Bana ne" Hırslanmıştım, takıldı kulağıma. Yakınımda durun oyuncak pilastik dürbünü uzandım aldım, fırlattım kafasına "Kapa şunu" Bir eğildi, masanın üzerindeki mavi sürahi devrildi, sular etrafa saçıldı, yuvarlandı, tam masadan yere düşecekti ki, yerimden fırladım. Düşmemeliydi, rahmetli anneannemin ölmeden önce su içtiği son sürahiydi,

Sevgi

Resim
  Bir varmış, bir yokmuş, evvel zamanda bir padişah ile bunun üç kızı varmış. Bir gün bu padişah kızlarını başına toplamış, beni ne kadar seversiniz? demiş. En büyük kız dünyalar kadar, ortanca kızı kucak kadar, küçük kızı da tuz kadar severim demiş. Padişah küçük kızın cevabına çok sinirlenmiş, insan tuz kadar sevilir mi demiş, ardından küçük kızını cellada teslim etmiş. Cellat, kızı kesmek için dağa götürmüş. Kız cellada yalvarmış, sen de babasın, bana kıyma demiş. Cellat, kızın yalvarmalarına dayanamamış, onun yerine bir hayvan kesmiş, kızın gömleğini kesilen hayvanın kanına bulayıp padişaha getirmiş. Küçük kız yollara düşmüş. Az gitmiş, uz gitmiş, bir köye ulaşmış. Orada köyün zenginlerinden birine kul köle olmuş, büyümüş, çok güzel bir kız olmuş. Güzelliği ilden ile, dilden dile yayılmış, kısmet bu ya bir başka padişahın oğluyla evlenmiş. Aradan bir hayli zaman geçmiş, başından geçenleri kocasına anlatmış, "babamları yemeğe çağıralım" demiş. Kocası da olur ama o bir padi

Savaş Çocukları

Resim
  Karşı komşumuza gecen hafta bir aile misafir geldi.  Hem de ne misafir. Bir karikoca ve barbie bebek gibi kızları 5 6 yaşlarında. Anneleri de barbie bebek maşallah. Ellerinde ikişer bavul. Belli ki uzun süreli bir misafirlik. Yedi kişi iki odalı eve nasıl sığacaklar diye düşünmedim değil. Ben durur muyum, iki gün sonra çaldım kapılarını. "Kahve yaptım,  gel" dedim Derya'ya. "Memleketten misafirim var" dedi. "Aaaaaa hoşgelmiş" dedim  "o da gelsin, kahve ikram edeyim" dedim. "Dil bilmez ama söyleyim" dedi. 5-10 dk sonra kapı çaldı, geldiler. "Hoşgeldiniz Çankırı'mıza, buyrun geçin içerin" dedim. Hemen beni tanıştırdı,  "Maria, kız kardeşim, Ukrayna'dan geldiler".  Bir an kal geldi bana duyunca.  "Kız Derya, senin kardeşin Ukrayna'lıysa, nasıl kardeş oldunuz? Baba mı ayrı?"  "Yooo ben de Ukrayna'lıyım Hacer abla, Derya Ukrayna ismidir bizde" "Peki ya Türkçen?Çok güzel konuş

Sedef Saplı Bıçak

Resim
  Gözlerimi kapatmış raylardan gelen tıkırtılar eşliğinde raks eden düşüncelerimle cam kenarına oturmuş,  beşik gibi salınıyordum. Ne telaştı öyle. Ne koşuşturma, ne yorgunluk. Nurlar içinde uyusun . Ailemizin ve hatta köyümüzün en yaşlısıydı nenem. Onun vefatı, bir devrin kapanışıdır. Artık Köyün Nenesi unvanı komşu Hayriye teyzeye geçti. Çocukluk arkadaşıymışlar.  O yattıkça Allah Hayriye teyzeye ömür versin. Bir sarsıntıyla gözlerimi açtım. Muhtemelen bir virajı dönmüştük Ve Karşımda onu gördüm . Elinde peçeteye sarılı ince uzun bir şey tutuyordu. gözlerini dikmiş sert sert bana bakıyor. tovbeeee dedim, bu ta kendisi, rahmetli nenem... rahmet etmemiş gibi karşımda. Ne denir ki şimdi... tövbe tövbe..  "beni diri diri gömdün", dedi nenem. "yok nenem ölmüştün sen" "ölmüşe benzer bir halim mi var, körolasıca" Haklı ama bu yaşadığım da çok saçma . Vallahi öldüydü. Usulca peçeteyi açtı. Itinayla içinden Sedef saplı bıçak çıkardı. Vasiyeti vardı, o bıçakla m