BACAKSIZ



Saat gece yarısını geçmiş olmalıydı. Masa lambamın sarı ışığında odamın tüm detayları kaybolmuştu. Mum ışığında atölyesinde ahşaptan Pinokyo yapan Geppetto Usta gibiydim. Odada sanki sadece bir masa, üzerinde de bilgisayarım ve kahve fincanım vardı. Haa bir de ben tabi. Etrafımdaki eşyalar dikkatimi dağıtmasın, işime konsantre olayım diye, bu ışığı seçmiştim. Yine de kaç saattir, bir sayfa bile bitiremedim. Takıldığım nokta öyle bir yer ki, baştan bir daha yazdıracak bana. Fakat buna hiç niyetim yok. Romanımı teslim etmeye az zamanım kalmıştı fakat sonunu bağlayamıyorum bir türlü. Oysa bitirmiştim ne güzel. Neymiş, sert fren yapan arabanın ön camına kafa vurduran şoför gibiymişim. Sonu ani gelmişmiş. Hayatın kendisi de öyle değil mi kardeşim. Her şeyin sonu önceden haber vererek yavaş yavaş mı gelişir… Hayat arkadaşım, biricik eşim, bir trafik kazasında can bile çekişmeden ölüp gittiğinde, ani gelişti deyip, bu senaryoyu Allah’a değiştirtme şansım var mı? Ez naz bir iki bölüm araya eklemeli, çekiştirip uzatmalıymışım boyunu. Sonu aynı kalsın diyor yayınevi. Şimdi de hikaye bitmek bilmiyor.   


İyice dalmış olmalıyım bunları düşünürken. Odamın dışında, hayallerimin arasında, geçmişte dolaşırken, gerçek dünyadan gelen patırtı  ve koşuşturma sesleri, irkilerek beni masa başına geri getirdi. Soğumuş kahvemden iri bir yudum aldım. Kim bilir ne zamandır içilmeyi bekliyordu. Saate o zaman baktım, yaklaşık dört beş saat olmuş, yemekten kalkıp bu masaya oturalı. Bekar adam ne yer… Oturup özene özene ev yemeği yapacak değilim ya. Ekmek arası omlet benim en pratik yemeğim. Nerede o karımın yaptığı, içine sevgisini kattığı yemekler, kekler, börekler… Ben çalışırken o beni hiç aç bırakmazdı, Kahvem hep sıcak olurdu.  


Bilgisayarımın başından gerinerek kalktım. Sokak lambası gibi önüme eğik oturduğumdan, doğrulurken belim yırtılır gibi bir acıyla itiraz etti. Belimi tuta tuta pencereye, seslerin geldiği yöne yürüdüm. Perdeyi araladım, dışarıya  baktım. Bu perdeyi alırken ne çok dolaşmıştık. Kiminin rengi mobilyalara uymadı, kimin dokusu elinde iyi his uyandırmadı rahmetlinin… Çocuğumuz olamadığı için, kendini eşyalara ve  aralarındaki uyuma sarmıştı. Sonunda bu kumaşı beğendiğinde karne aldığım günlerdeki gibi heyecanlanmıştım. Şimdi ise toz içindeler. Karanlık sokak ile aramda uçuşan toz zerrelerini bu loş ışıkta tek tek görebiliyorum. 

Sokağa baktığımda, tekerleklerden sıçrayan sular nedeniyle, yerde uzanan insan boyutlarındaki karaltı, üstü streç film kaplanmış gibi ışıldıyordu.  Ne olabilirdi o? Bir canlı mı yoksa yoldan geçen araçtan düşen bir eşya mı?  


İnsanların yerdeki karaltıya doğru koşuşturmaları ve bağrışmalar arasında "biri ambulans çağırsın" diye feryad işitince, aklıma lise yıllarımda bizzat tanık olduğum, bir askerin "geri çekilin, geri çekilin" diye bizleri kovaladığı o korkunç olay geldi. 1980 darbesi sonrasıydı, sokaklarda mavi bereli askerler dolaşırdı sürekli. Güneşli bir hafta sonu  sabahı, öğlene doğru, sokakta arkadaşlarımla oyalanırken büyük bir patlama sesi duymuştuk. Sanki bir benzin istasyonu havaya uçmuştu. Korkup eve kaçacağımıza, bizim gibi olayı merak edip ve sesin kaynağını bulmaya çalışan, şaşkın kalabalığı takip etmeye başlamıştık. Suadiye'de Bağdat Caddesi’ne doğrudan bağlanan sokaklardan birine insanlar akın akın meraklı bakışlarla yöneliyorlardı. Yaklaştıkça, uzaktan gördüğüm manzara korkunçtu. Bir evin önündeki araba, yanmış, parçalanmış ve tekerleklerinden biri karşı evin duvarına girmişti. Mavi bereli askerlerden biri delirmiş gibi etraftaki insanlara "Dağılan, yaklaşmayın" diye bağırıyordu. Bakışları korkunçtu. Biraz daha yaklaşınca muhtemelen benim bakışlarım da öyle korkunç olmuştu. Yanan arabanın iki-üç metre ilerisinde, etleri yanmış bir bacak uzanıyordu. Asker delirmesin de ne yapsın. Olay bir profesöre yapılan acımasız bir suikastmış. Pencereden kocasını uğurlayan karısının gözlerinin önünde hem de.


Merakımı yenemeyip, hemen portmantodan sarı yağmurluğumu üzerime alıp, aceleyle ve aynı geçmişteki bu heyecanımla  evden çıktım.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Tiroid'deki nodülüm neden ufaldı

LevenD mi doğru LevenT mi tartışmasına son veriyorum.

Geçmişle barışmak