Adem & Havva

Kavurucu sıcağın altında Adem, öldürdüğü dev yılanın derisini yüzmeye çalışıyordu, kan ter içindeydi. Mağaranın girişindeki ağacın gölgesinde Adem’i seyreden ve biryandan da kendindeki değişiklikten endişelenen Havva seslendi:


- “Adem”

- “Ne var?” dedi umursamazca.

- “Bendeki değişikliğin farkında değil misin?” Sesinde hem korku hem de sitem vardı.

Adem, parçalamaya çalıştığı o koca yılandan gözlerini azıcık ayırıp, arkasına döndü ve Havva’ya baktı.

- “Ayağına kap yapmışsın”

- “Hayır Adem. Son beyaz örtü zamanında yapmıştım bunları, ayaklarım üşümesin diye. Sen de çok beğendiğin için bir tane de sana yapmıştım. Görmüyor musun, karnım şişiyor benim”

- “Karnın?”

Havva eliyle gösterdi. “Ben bu bölgeme karın diyorum”

- “Haaa. O normal. Bende de arasıra oluyor, popondan hava çıktıktan sonra o şişlik iniyor”

- “Popo?”

- “Ben de şu bölgeme popo diyorum Havva”

- …..

Birkaç ay sonra….

- “Adem, karnım hep büyüyor ve içinde bir şey kıpırdıyor sanki”

- “Sana daha önce de kaç defa söyledim, yediklerini iyice çiyne sonra yut. Kimbilir ne yedin!!”

- “Adem beni azarlayıp durma da ne yapmalıyım onu söyle”

- “Bugüne kadar yediğim hiç bir şey canlı çıkmadı. Biraz bekle, posası ve suyu çıkınca içinden rahatlarsın”

Aylar sonra…

- “Adem, dışarı çıkıyor galiba bu. Ama hala kıpırdıyor”

- “Kabız olmuşsun sen. Dışarı çıkarken , sana kıpırdanma gibi geliyor”

- “Iıııııııh” dedi acı içinde kıvranarak.

- “Evet evet ıkın biraz. Biraz gürültülü olacak senin ki”

- “Adeeeeem. Ben daha önce de kabız oldum ama bu baya bir farklı çıkacağa benziyor. Ben bunca yıldır böyle bir şey ne gördüm ne duydum”

- “Kimden duyacaksın ki zaten?! Bazan öyle konuşuyorsun ki bu dünyada yalnız olmadığımızı düşünüyorum”

- “Dünya?!”

- “Evet dünya. Bütün bu etrafımıza ben dünya diyorum”

- “Adem elimi tut”

- “Abartma yahu. Sık karnını ittir, çıkar dışarı”

- “Adem bu bildiğin gibi değil, başka birşeyler oluyor. Tut elimi”

Birkaç saat sonra.

- “Havva bu ne ya!
- “Dedim ben sana tuhaf şeyler oluyor bana diye. Nedir bu şimdi?”

- “Valla bu bize benzeyen bir şey ama benim anlamadığım şey senin ne yediğin”

- “Bilmiyorum Adem , sorgulayıp durma da ne yapıcaz onu söyle”

- “Ben nerden bileyim yahu. Dur biraz düşüneyim”

Adem çevresinde bugüne kadar olup bitenleri , görüp şahit olduklarını düşünerek, Havva’ya olanlara bir anlam vermeye çalıştı.

- “Havva sanırım anlamaya başladım. Bir güne ava çıktığımda, Dinolardan birinde de aynı şey olduğunu görmüştüm. Onun da içinden kendine benzeyen bir şey çıkmıştı. Çıktıktan sonra büyük olan küçük olanı yalayıp sevdi, temizledi. Sonra hep onları birlikte gezerken gördüm. Her gördüğümde de yavru olan biraz daha büyüyordu”

- “Sonra?!”

- “Sonrası ne. Nerden bileyim. Okul vardı da ben mi gitmedim! Şimdi bu küçük insanı biz de yalayalım, sonra o da büyür herhalde”

- “Iıııııh, yalamak mı! Sen yala ben yalayamam”

Adem daha önce gördüklerinden yola çıkarak, titizlikle küçün insanı yalamaya başladı.

- “Aaaaa Havva, bu bana benziyor”

- “Ne alaka, bana da benziyor”

- “Ama bunun pipisi var”

- “Pipi?!”

- “Ben şu bölgeme pipi diyorum”

- "Pipi deyince aklıma geldi. Ben anladım galiba herşeyi"

- "Neyi anladın?"

- "Boşver, sana şimdi saçma gelir. Peki nasıl oldu da benim içimden sana benzeyen bir şey çıktı?!”

- “Bana mı soruyorsun Havva. Sen yaptın bunu , ben nerden bileyim nasıl yaptığını. Ama iyi yapmışsın. Bu büyüdüğünde bana yardım eder ava gittiğimde”

- “Ama bu haksızlık. Mağarayı süpürürken bana kim yardım edecek?”

- “Bak yine bana soruyor. Bunu yaptığına göre bir tane de kendin için yap”

- “İyi de Adem, nasıl yaptığımı bilmiyorum ki”

- “Dur bir internete bakayım”

- “İnternet?!”

- “Ben de anlamadım ne dediğimi. Allah söyletti diyelim”

- “Allah?! Biri mi var hayatında?”

- “Biri mi?”

Muhtemelen ilk doğum böyle bir şey olmuştur. İkisinin hayatında hiç beklemedikleri anda beklemedikleri bir şey olmuştu ve buna bir anlam vermeye çalışmışlardı.

Oysa yeni bebeği olanlara sorunca farklı cevaplar alıyorum, hepsi farklı bir anlam veriyor:

- “Eh artık yaşımız ilerlemişti, bir tane yapalım dedik”

- “Bir arkadaşımızın bebekleri olunca kocamın gözündeki parıltıyı farkettim, bir tane de biz yaptık”

- “Hiç istemiyorduk ama dalgaya geldi”

- “Bağı bahçeyi kime bırakacaktık ki”

- “Yaşlanınca birinin bize bakması gerekecekti, yaptık”

- “Büyük artık kendini sevdirmiyordu, bir tane de küçük yapalım dedik, iyi de oldu vallahi”

Sahi neden doğuyoruz , doğuruyoruz ki!!

Kimi hesap kitap yapıyor, bir tane doğuruyor. Fazlasına bakamam diyor. Malum, insanoğlu, bakıma muhtaç doğuyor.

Kimi kontrolsüz çoğalıyor, çocuklarının adını unutuyor.

Kimi “en az üç olmalı” dendi diye aksiyona geçiyor.

Çiçekler de çoğalıyor.

Hayvanlar da çoğalıyor.

Peki neden? Her doğanın elbet birgün öleceğini bile bile çoğalma isteğinin asıl amacı nedir?

En akıllı canlı olan insan, ölüp gideceğini bile bile neden doğurmaya devam ediyor? Kalıcı olan nedir? Geçmişten geleceğe birşey mi taşıyoruz?

Yorumlar

Adsız dedi ki…
:-) Bu mantığa göre hayatını devam ettirecek kadar birikmiş parası olanların da çalışmaya devam etmemesi, gezip tozup hayatın tadını çıkarması gerekiyor değil mi? Sonuçta nasılsa ölecekler. Peki siz bunu yapabiliyor musunuz?
:) Sorunun cevabı içinde zaten. Çalışırken hayatın tadı çıkmıyor. Madem ölüp gidicez, iyi değerlendirmeli bu süreyi.

Bakın sizin "adınız" bile yok :)

Bu blogdaki popüler yayınlar

Tiroid'deki nodülüm neden ufaldı

LevenD mi doğru LevenT mi tartışmasına son veriyorum.

Geçmişle barışmak